İnsan uzun bir yol yorgunudur, kelimelerin izini sürerek çığlıklarını arar

Tıknaz kaldırımların damarlarına bırakır hüzünlü ayak izlerini, gün batar

Çaresizlik kulaçlarıyla örselenir bedeni, yangın olur yine kendini sarar

Düşünüşlerin hicaz mevsimlerinde kırık bir dal gibi çok uzaklara akar

 

Ardına devrilen tükenmiş testilerin yosunlu yüzeyinde üzünçlü aldanışların tortusu vardır. Kahır eker aslında insanlar dağlara, eksilen sabırların damağına üşüşen uçuklar yapışkan ezgilerin soylu inkârıdır. Düşlerin miadı mevsimlerle eskirmiş, çoğul yangınla küle karışır bir gün hatıralar.

 

Parmak uçlarımda nicedir bir gülün sancısı, gümüş renkli düşlerle ovuyorum acısını. Hayat kahırlı bir sunak sensiz, masallarla avutuyorum uykusuz ruhumu. Gül yanık sesiyle bülbüle aşk açıyor, bülbül Şeyda çırpınışlarla ilmek kahrıyla nicedir kayıp ormanları arıyor.

 

Sefil travmaların çığlıklarıyla ağ atıyor balıkçılar hırçın sulara, ellerinde kurumuş pullar. Saçlarını duru sulara serpiyor kadınlar, tarakta sevda, dudakta şarkı, ruhlarında aşklar. Kekre arzuların kemendini hayata atıyor adam, intizarda nicedir yasak aşklar.

 

Anlayacağın, gücenmiş bir gölgeyim kendime, yosunlarla derinlerde sohbet eden bir taş ruhum gövdemde. Göklerin mavi bakışları üşüyor rüzgârlı ömrümün sarı denizlerinde. Aşkın etiketlerini de sökeceğim bir gün, bağışlayacağım ruhumu ve ozan yüreğimi sevgiyi tanımayan aşksızlara.

 

Kelepçeli düşlerimizin hazımsız boğumlarında kıymık batardı gece gündüz yüreğimize. Dalgaları durulmayan denizlerin uçsuz renklerinde büyük hülyalarımız vardı. Eğriyle doğrunun kalıplarını kırıp derinlere atmış, soylu masalların gündoğumlarına birbirimizi her özlediğimizde şiirler asmıştık.

 

Kaygan kelepçeler takardık yüreğimize, yüzüstü bırakılmış biçareliğimizin dağılmış kalıplarına güneşin yalpası vurunca. Devrik cümleler ekerdim sevinin ovalarına, yasaklarla fışkına duran nisan sevinçlerimin Yasemin kokulu yorgun dalgalarıyla gelirdim ben yurduna.

 

Çok sesli düşünüşlerin derin sularında gölgene sarılmaktır aşk, kayıp seviler penceresinden uzakları seyre dalarak. Gül kokusu var yar avuçlarında, nisan kanarken ruhumun sabahlarında. ‘Yoksun’ diyor şarkılar nicedir, nakaratı üşüyen sözlerimin iltica baharlarında.

 

Bozkırın teninde yağmur arzusu, börtü böcek misafir doğaya, ruhta bahar gürlemesi. Yangın fışkına müptela, sularda yüzen çürümüş dallar. Kırılgan buluşmaların mor ahirini gösteriyor takvimler, aşkın duvarından sevdalı ilençlerle sökülürken biçare aşklar.

 

Yosun ve iyot sürtünüşlü rüzgârın yelesinde arıyorum kokunu, uzakta bir vapur çığlığı. Yorgun martılar sokuluyor gövdeme, dudağımda eskimiş aşkların başkaldırısı. Karlar sızıyor ansızın göğsüme, yel umarsız, martı rotasız, ben aşksız ve an kırılır iken arsız.

 

Kıyısına dalga sokulan koyların surlarında gölgemi güneşe yasladım, ruhumda korsan şarkılar. İnsanlar düş avında, ağlarında tanımsız çırpınışlar. O kahırlı sahnesinde hayatın nesli tükenmiş düşünüşlerle seni arıyorum, kurumuş dudağımda sancılı haykırışlar.

 

Durdurulması imkânsız kaygıların düş sağanaklarında ruhunu yıkıyor aşk, kekeme başkaldırıların dilinde haylaz türküler. Başka iklimler sürerdik kirli avuçlarımıza, nehirler kendi akışıyla durulur, dumanlarla sevişen bulutların keskin yamaçlarında üşürdük.

 

Yaprağın göğsünden toprağa düşüyor damla, gök delirmiş öfkelerin kükremiş haykırışıyla yırtılıyor dikişlerinden. Sular kaynak arıyor toprakta, kirini temizleyerek yeryüzünün çıkış arıyor geldiği yere. Döngüsü yaşamın ne güçlü, aşk kim bilir evrenin hangi kayıp sırrında!.

 

Mor sarılışların yalım rüzgârına gülümsüyor karanfil, mağrur edalı başkaldırıların ılık kentinde. Uzakta bir su sesi, keklikler ötüyor yanı başında. Karanfil dudak arıyor gönlüne, umutsu yakarılarla suları özlerken yangınlardan kavrulan sevdalı göğsüne.

 

Renklerle dans eden fırçanın yanık yüzüdür umut, dağılmış desenlerin bekleyişi özlemesi gibidir. Yorgun ruhunu kırlara salan bir kadının çığlık biriktirip düşü asmasıdır ormana. Devrilen ağacın yaprağını önce rüzgâr öper ve aşk asırlık bir sancıyla kanar.

 

 

Doludan taşan damlanın sızı/ntı/sıdır aşk. Paslı sayfaların renk alyansıdır aldanış. Duruşmasız kırgınlıkların sır kapaklarından dökülür sevda, mutluluk yolculuk olmadan sarılmaz aşkın yorganına. Seni düşünmek aleve atmaktır üşümüş tenimi, sevmek yokluğunda böyle içten içe yanmaksa.

Selahattin YETGİN

( Damlanın Sızıntısıdır Aşk başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 19.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.