Makamını bilmiyorum çalan şarkının. Ama öylesine yakın ki sözleri bana ve ruhuma.

 

Çok şey var dem vurduğu çok şey hem de: Hayattan, ümitlerden ve bizlerden ne çok çağrışım yapmakta güftesi.

 

Ya melodisi… Nasıl dokunuyor yumuşacık, usul usul nasıl okşuyor ve ne çok duygu çağrıştırıyor.

 

Aşk var içinde, kifayetsizliği sevenin ve imkânsızlığı çoğu şeyin.

 

Hüzün var nakaratında, sayısız kere dirayetsizliğini yaşamak mümkün şu sefil benliğin.

 

Şarkılar da hayatın ta kendisi değil mi… Mutluluk hep eksik şarkılarda, hep eksik bir yanı tıpkı bizim gibi.

 

Neyimiz dört dörtlük ki, neyimizle mükemmeliz ve neyimiz bizi biz olmaktan alıkoyuyorsa her seferinde.

 

İlla ki ters giden bir şeyler olmuyor mu hayatın adsız duraklarında.

 

Ve o adsız duraklarda kimler kimlerle kesişiyor yolumuz ve aynı vagonda yolculuk yapıyoruz.

 

Geçit vermeyen sayısız yol ve de insan. Bir şekilde birbirine ket vuran onca benlik. Sırf egolarını yatıştırmak adına, çok şeyden feragat etmesini isteyen karşısındakinin.

 

Oysa herkese bir yer yok mu bu sefil sistemde. Aslında sefil olan insanoğlunun ta kendisi. Ve bencil olan da. Niye herkes asgari müşterekte birleşme amacıyla mutlu olmayı çok görür gerek kendine gerek sevdiğine.

 

Sevgi mi; o da ne?

 

Ya aşk?

 

İnanan varsa beri gelsin ve tasdiklesin gerçek aşkı ve vefayı. Aşk vefadan geçmez mi ve bencillik bertaraf edilip. Bireysel yetersizlikler nasıl oluyor da bir suçmuşçasına nüksediyor yüzümüze. Oysa kim istemez ki mümkün atsız olmayan bir asgari müşterekte yer almamak.

 

Tam bir kafa karışıklığı şu beşeri ilişkiler. Kadını ayrı dert erkeği ayrı. Egosantrik tutumlar da dâhil edildi mi, kolaysa çözün ve analizini yapın.

 

Ne kimya ne fizik kanunları yeterli ne de formüller. İnsanın kimyasını ve bilinmezliğini kim çözebilmiş ki ben yelteneyim.

 

En çok da kendimden sıkıldım. Değişmeyen bir gidişat her seferinde. Ne varsa imkânsız gelip beni buluyor. Yoksa girift yapım mı şu imkânsızlıkları çağıran ve çağrıştıran. O kadar da yalın ve netim diye de övünürüm oysa sanki bir marifetmişçesine.

 

Ve canımı sıkan sayısız insan, olay ve olumsuzluk. Bardağın yarısı dolu diye bakınca, pembe bulutlar uçuşmaya devam ediyor ama bu da demek değil ki gri bulutlar tetikte beklemiyor. Her an bir fırtına kopabilir.

 

Sevgili Yunus Emre’nin o zihinlere kazınan deyişi:

 

‘’Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeli.’’

 

Güzel dinimizin bir öngörüsü; herkesi sevip saymak ve kıymet vermek. Öyle ya; sevgiden öte bir mefhum var mı şu âlemde.

 

Ya sevgisizliği marifet sanıp, zulmeden, haksızlığı hep ön plana çıkaran ve dinine, inancına sahip çıkmayan…

 

Kısaca Müslüman âleminde hiç birimize kin, nefret yakışmamakta ve öngörülmemekte de.

 

Önce Allah sevgisi ve O’nun yolunda olan her kim ise sevmeye, sevilmeye değer.

 

Hoş görü ve sevgi hep ön planda güzel dinimizde. Ve tüm insanlık âleminde de dengeyi, düzeni ve ahengi koruyan eşsiz bir mefhum.

 

Bakar mısınız; inanç ve maneviyatın ışığında nasıl da aydınlanıyor insanın ruhu. Yoksa nasıl dayanır ve karşı koyarız olumsuzluklara…

 

İnsanız sonuçta. Nefsiyle yeri geldi mi iradesiyle yeri geldi mi öne çıkan egosuyla ve tüm müspet menfi duygularıyla.

 

Psikolojik açıdan farklı addedilirken işin sosyal boyutu çok farklı bir çağrışım yapabilir. Teolojik yönelme ile de feraha çıkarız.

 

Tabii ki; herkes yaşadığını bilir diğer yandan da.

 

 Ne demişler: ‘’Davulun sesi uzaktan hoş gelir.’’

 

Bireysel tutumlarımızla her birimiz farklı farklı irdeleriz kendimizi, gidişatı, olayları ve de diğer insanları.

 

Ama her şeye rağmen kendimize duyduğumuz sevgi ve saygıyı sonuna kadar korumalıyız. Ve içimizin sesidir bize en doğru ve en mutlu olacağımız yolu gösteren.

 

Kendi açımdan irdelersem; az tümsek yok değil hani gerçi dışarıdan nasıl görülüyor bilemem ama en azından herkes kadar inişli çıkışlı bir yol kendimi bildim bileli yürüdüğüm.

 

Kimine göre kararsız ya da kötümser. Ama benim kadar ve tabii ki Rabbim kadar kimse bilemez içimi. Bu yüzden her ne kadar hoşnut olmasam da menfi yönlerimden, itiraf etmeliyim ki sevdiğim yönlerim de yok değil. Zaten bireysel bir analiz değil varmak istediğim nokta.

 

Sadece genel bir bakış açısı bizlere dair, olması gerekene ama olmayan. Ama bu da olmayacak anlamına gelmemeli.

 

İnanç, istek ve sevgi üçlüsüne inanan bir olarak; eninde sonunda iyi niyetin de eşliğinde güneşin açacağına inanıyorum. Ara sıra parçalı bulutlu bir gökyüzünün olması asla endişelendirmesin sizi.

 

Umutlar ne için ve ne için yaşıyoruz bize eşlik eden umutlarımız yoksa?

 

Her ne kadar kırılgan ve naif de olsa yürekler illa ki peşi sıra güzellikler ve mutluluk da iştirak edecektir bizlere. Tabii ki inanıp sabrettiğimiz sürece…

 

 

 

 

( Sevginin Eşliğinde başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.