Mümkün mü varken yok olmak ya da uzakken çok yakın.

 

Ya mutluluk dediğiniz; içiniz içinize sığmazken anında bürünmek hüzne.

 

Sahipken yoksunluğun esaretinde sürüklenmek dalından kopmuş bir yaprak gibi.

 

Aidiyet duygusu sıcaklığıyla ısıtırken içinizi sahipsiz kalmak ortalarda bir yerde. Yoksa bir yanılgı mıydı o derinden hissedilen önceleri…

 

Bu denli kalabalığın içinde sığınmak hiçliğe ve olabildiğince yalnız kimselerin olmadığı kadar.

 

Sayısız el uzanırken kim bilir nerede ve kimlerledir o uzatılmayan el.

 

Bir yandan manevi zenginlik kuşatırken gönlünüzü ve benliğinizi dünyanın en fakir insanı addederler sizi. Ne gücünüz yeter ne de imkânınız ulaşılmazlığın gölgesinde.

 

Diğer yandan dünyanın en varlıklı insanı iken büründüğünüz o acımasız kimlik ve tarafınca kuşatıldığınız kin ve nefret öylesine doldurur ki benliğinizi çorak toprak gibi ne verim alırsınız ne de karşılık zira olsa olsa acıdır ve yoksunluktur kapınızı çalan.

 

İkilemlerle kuşatılmış bir âlem kısaca.

 

Çocukken omzunuza binen yük öylesine ağır ve çekilmezdir ki yüz yaşında hissedersiniz ruhunuzu, yüreğinizi ve yorgun bedeninizi.

 

Kemale ermiş bir yaşta çocuk olmak ayrı tutar sizi etrafınızdakilerden. Var gücünüzle korumaya çalışırken masumiyet denen mefhumu yerden yere vururlar onlara uymak zorunda kalmışçasına.

 

Varlığın içinde yokluk çekmek bir yana onca eksikliğin içinde servete boğulmuşçasına bahtiyar ve huzurlu olmak.

 

Eşitliğin iki yanına yığılmış sayısız bilinmez sizi esir alan. Ne gücünüz yeter çözüme ulaşmak için ne de çare vardır.

 

Dört dörtlük olan ne var ki tüm güzellikler bir arada yaşansın.

 

Dünyanın en güzeli ve en yalnızı…

 

Ya da fiziki yetersizlikleri yüreğinin güzelliği ile ışıldayan.

 

Belki de herkesin Marko Paşası ama ne var ki kendi derdine çare bulamayan. Tıpkı; terzi kendi söküğünü dikemez misali.

 

Nerde hak, adalet var ki kifayetsizlikler bir çırpıda bertaraf edilsin.

 

Severken sevilmemek ya da sevip kavuşamamak. Yakın olup dokunamamak ya da çok uzakta iken içinizi ısıtan bir sıcaklık tıpkı güneşin size yansıyıp, içinizdekileri yansıtması gibi.

 

Sıcak bir yaz günü tir tir titremek çoğu şey sizi esareti altına almışken. O esaret ki; nasıl da imkânsız kılar ulaşmak isteyip de ulaşmadıklarınızı.

 

 

Sevginin ve maneviyatın sıcaklığı sarıp kuşatmışken soğuğa aldırmazsınız bile. İster yağmur ister fırtına isterse lapa lapa yağan kar.

 

Sıcacık bir yürek ve tüm sevdikleriniz ya da en sevdiğiniz yanındayken gözünüz hiçbir şeyi görmez.

 

Ya da görmek istediğiniz her ne ya da her kim ise; onca kalabalığın içinde nasıl da erersiniz erişilmezliği yıkıp, kilitlenirsiniz.

 

Bitmek bilmez bir döngü sayısız sır ile kuşatılmış.

 

Bitmek bilmez bir uğraş.

 

Tükenmeyen bir umut öbeği.

 

Öbek öbek kuşatılmışken cevapsız sorular tarafından.

 

Varsın cevap bulmasın hiç biri. Varsın ulaşılmazlığında yanıp kavrulsun şu âlem.

 

Sayısız ikilem; müphem ve olabildiğince umarsız.

 

Kimin umurunda?

 

 

 

 

 

 

( Sayısız İkilem başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 18.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.