Zamansız yağmurlar yağıyor yurduma. İnsanların yaşam koşuşturmacasın da seni arıyorum. Aklımın ve yüreğimin yüzdelerini gün boyu sen meşgul ediyorsun. Sen dolanıyorsun bir tek damarlarımda. Ellerimin terinde sen, gözlerimin ferinde sen, ruhumun yorgun köşelerinde sen varsın.

 

Çocukların rengârenk bir gökkuşağı oluşturduğu uzak mahallelerde dolaşıyorum bir başıma. Dizleri kan içerisinde bir çocuğu kaldırıyorum tozlu yerlerden. İpeksi saçlarında ellerimi dolaştırıp susturuyorum onu. Sonra kalabalık sokaklardan geçip sana yürüyorum tekrar.

 

Oysa sen yoksun. Senden bana kalan anıların bir tek. Bu anı labirentlerinde ne kadar dolaşsam, ne kadar onlardan kurtulmaya çalışsam beceremiyorum. Kapalı kalmış bir kuş gibi sağa sola çarpıp son çırpınışlarımı da uğruna harcıyorum. Ne kadar çabalasam biliyorum ki senden kurtuluş yok, biliyorum ki kurtulmak imkânsız senden.

 

Hayal kuyularına dalacağım şimdi. Kör karanlıklarda, dakikalarca süren bir düşüş yaşayıp yakalayacağım seni. Baharları getiren, yurduma sevgi çiçekleri ektiğin günleri hatırlayıp, bir masal atına binip gidişine kadar bir bir hatırlayacağım.

 

Seni bana getiren rüzgârlar bu mevsim uğramadı yakınıma. Gözlerime tozlar doldu da yılmadım gelişini beklemekten. Kırıldım, içlendim, gelişine fallar açtım. Ama sen gelmedin. Biliyorum, seni beklemek, senin tekrar gelişine şarkılar adamak nafile gönlümü avutmaktan başka bir şey değil.

 

Kulağıma dolan sevdiğin şarkılar yakar oldu yüreğimi. Sen başka yarınlarda, başka kollardasın şimdi. Ellerin bir başkasını ısıtmakta, gözlerin bir başka göze bakmakta. Ve en acısı, en zor'u bir tanem o lepiska saçlarını bir başkası okşamakta.

 

Beni sorarsan eğer, yine buralardayım. Kırık merdivenli, loş ışıklı yerlerde, küskünlüklerimin bedelini ödemekteyim. Bir elimde kalem, bir elimde sevdamın ruleti, durmaksızın şansımı döndürmeye çalışıyorum. Akşamların erken indiği buralarda gecelerle dost, gündüzlerin kaypak dönencesiyle ömür tüketiyorum.

 

İşte böyle yağmur gözlüm... Umut karelerinin hiçbirinde yokum artık. Hiçbir negatifte aslım yok. Uçurtmasını kaybetmiş çocuklar gibi bir o yana, bir bu yana koşar oldum. Dizlerime erken inen ağrıları hissetmesem aldırmayacağım geçen zamana. Nice yarınlar var önümde deyip, her şeye boş vereceğim. İçinde yaşadığım iğrenç daireye aldırmayacağım anlayacağın. İçerisinde sen olmasan bu yalan dünyayı ateşe verip yakacağım kara gözlüm.

 

Sonraya bırakılmış güzel günlerimizi çocuk yüreklerine ekip, bir zaman seninle durgun günler yaşadık. Ben belki dün öldüm, sen içindeki ateşle yarını bekliyorsun. Ben, uyudum uyanışsız uykulara dalıp, sen buğday gövdelerinde hasada durdun. Üzülüp yüreğimi gösterdim sana, görmedin. Söğütten düdükler yaptın çocuklara. Ağaçlardaki limon çiçeklerine konduk şifa diye. Yabancı kaldık sevişen yüreklere. Âşıkların peşinde gölge olduk yürüdük peşi sıra. Ne yaptıksa yıkamadık içimizdeki kör tabuları ne fayda.

 

Bu olmazlar çemberinde dönerken dünya, sen içindeki volkanları çağırdın yüreğime. Ben ellerimdeki Mayıs çiçekleriyle sana baharları sundum. Kabaran denizlerin köpük kulelerinde bir zamanın alevli sırtında kat ettik sonra karanlıkları. Bir yıkık evde bulduk kendimizi. O evlerde sarıldım sana doyasıya. Odanın tavanına resmini çizdim. En gizemli resimlerle süsledik odayı. Bir gül koyduk vazoya, yanı başına taze su. Dünya küçüldü yüreğimizde, kucakladık kâinatı. Yuvarlandık karlı tepelerden bir sevgi topu olduk, düştük yüreklere, dağıldık, kaybolduk...

 

Selahattin YETGİN

( Yarın Bugündür başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 17.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.