Göz ucuyla gül demetlerini süzerken ansızınyakalanmıştım. İlgilenmediğimi belirtmek babında yönümüdiğer tarafa çevirsem de, kaçamak bakışımlarımla duygularımıele vermiştim. Kucağındaki kırmızı gülleri pazarlamak için, arabama yaklaşarak camı tıklamaya başladı.

Güzel ablam al bir demet, sevindir içindeki kızı 

Nasıl anlamıştı, içimdeki kızın çiçek sevdiğini? Yoksa falcı mıydı? İster istemez çiçekçi kadınla göz göze geldim. Kayıtsız kalamadım. Camı birkaç parmak indirerek fiyatını sordum:

“Kaça veriyorsun gülleri?”

Yirmi beş ama senin için yirmi olsun be ya…”

Hemen bir demeti ayırarak bana uzattı. Pahası zihnimde gezinirken içimdeki kız fısıldadı:

“Kendi ellerinle alacağın gül demetinden ne kadar haz alabilirsin ki?...

Alelâde bir tavır takınarak, Sordum sadece, almayacağım! dedim.

Laubali bir sesle ısrarcı olmaya başladı:

“Adi be güzel ablam, on beşe bırakayım, boş çevirmeyesin elimi

Alma niyetinden tamamen vazgeçmiştim. Camı kapatarak ağır işleyen trafiğe uygun hızla ilerlemeye devam ettim. Sinirlenmişti. Öyle ya, belki alabilirdim. Söylenerek diğerarabanın şoförüne gitti.

Henüz birkaç dakika geçmişti ki, iki üç araç ileride küçük bir kız çocuğu gözüme ilişti. Keşmekeş trafikte hayat bulan, soğuk ve sıcağın tesir etmediği duraksızların küçük bireyi,arabaların camına vurarak şoförlerden para istiyordu. Kenarı saçaklanmış kazağı, ince şifon eteği, rengi bozarmış taytıÜstündeki kıyafetler hava şartlarına uygun değildi.Sandaletteki çorapsız ayaklarının üşüdüğünü hissetmiyor belki de üşümüyordu.

“Ablacığım bir ekmek parası…” diyerek kirden kararmışellerini cama vurmaya başladıAz önce o elleriyle bir parça simit ağzına atmıştı. Pasaklı ama sağlıklı görünüyordu. Burnu dahi akmıyordu.

Trafik durma noktasındaydı. Küçük ellerini ısrarla açaraksaklanan merhameti ortaya çıkarmaya uğraşıyordu.Vurdumduymazlığın ağır geldiği bir noktadaydım. Gün boyu sadece simitle açlığını gidermiş olma ihtimali aklıma geldikçe,umursamaz tavrım bertaraf olmaya başladı.

Hızlı bir hamleyle cüzdanımdan birkaç lira çıkararak araladığım camdan uzattım. Bronzlaşmış teninde hafif bir gülümseme peyda oldu. Bakımsız kumral saçlarını arkaya iterek “Sağ ol abla.” dedi ve arkadaki arabaya doğru ilerledi.

Onu aynadan süzmeye devam ediyordum ki, bir anda arabamın etrafı kuşatıldı. On, on iki yaşlarında üç erkek çocuk, kirli suları akan süngerlerle camları silmeye başladılar.Çocuklara, silmemelerini işmarla izah etmeme rağmen geri çekilmiyorlardı. Israrcı olmaları canımı sıkmıştı. Sanki arabanın içini teftiş ediyorlardı. Ani gelişleri, hal ve tavırlarından ürkmüştümElinde bir poşet kâğıt helva ile gezinen adam ise beni adeta göz hapsine almıştı.  

Çok kısa bir sürede camları silerek paralarını alma telaşına kapıldılar. İstemediğim bir hizmetin ücreti yakama yapışmışYalnız oluşum korkularımı güçlendiriyordu. Kapı kilidini kontrol ederek rahatsızlığımı seslendirdim. Kornaya bastıkça, sinirlenip küfrederek camı yumruklamaya başladılar.Kilitlenmiş trafik, çocukların hırçın tutumlarından sıyrılmama müsaade etmiyordu. Yan şeritteki arabanın şoförü camı açıp,beni savunurcasına tepki vermeye başladı:

“Ne yapıyorsunuz siz? Uzaklaşın çabuk… Şimdi arıyorum polisi…”

Korkmadılar. Daha pişkin bir tavır alarak:

“Abi arabasının camlarını temizledik, paramızı vermiyor. Versin gidelim!

Cüzdanımda ki bozuk paralarımı bronz tenli kıza vermiştim. Evet, evet! Ona para verirken, cüzdanımda ki birkaç banknotu görmüştü sanırım. O masum kızın beni işaretettiğini düşünüyordum. Olayın boyutu değişiyor, görünenin aksine derinleşiyordu.

Ayağımı frenden çekerek gaz pedalına dokunup, açılan mesafeyi kapatarak sıyrılmak istedim. Benim gitmeye yeltendiğimi fark edince arabanın seyrine uygun adımlarlahareket etmeye çalıştılar. Çocukların ayaklarını ezme endişesiyle gaz pedalına bir basıyor, bir çekiyordum. Ben durakladıkça onlar sataşmaya devam ediyordu. Yan arabadakiler, duraklamadan devam etmemi izah etmeyeçalışıyorlardı. Gidip gitmemek arasında tereddütte kalmıştım ki fevri bir kararla gaz pedalına hızlıca bastım. Biri çekildi diğer ikisi düştü. Bağrışmaya başladılar:

“Ayağım ezildi, ayağımı ezdi bu…”

Ağlayarak bana küfürler savuruyordu. Aynadan gördüğüm kadarıyla onlardan biri yerde kıvranıyordu. Sanırım arabayla o çocuğun ayağının üstünden geçmiştim.  Onun çırpınışları beni bir anda vicdan parmaklıklarının arkasına attı. İçim ezildi sanki. Arabadan inip bakmak istedim ama başıma ne geleceğini kestiremiyordum. Görünmez kazanın sanığıolmuştum. Oysa yoluma devam etmekten başka kastım yoktu.

Çocuk can havliyle bağırarak ağlıyor; ağladıkça herkesi başına topluyordu. Az önce etrafımda gezinen ğıt helvacı, bronz tenli kız,  çiçekçi kadın… Civardaki tüm duraksızlarkoşuşturarak geldi. Çiçekçi kadın çok heybetliydi. O adam,camı kırmak istercesine yumruklamaya başladı. Yüreğimdeki korku bedenimi istila etmiş titretiyordu.

Kapı kolundaki bölmede taşıdığım biber gazına usulca elim ilişti. İki sene önce almıştım; kötü ihtimalleri göz önünde bulundurarak. Lakin paniklediğim bu durum karşısında savunma aracını doğru kullanabileceğimi sanmıyordum. Püskürteceğim biber gazı, onlardan ziyade beni etkileyebilirdi. Kendimi nasıl kollayacağımı bilemiyordum.

Birkaç dakika önce yolumda seyrederken, ansızın bir cenderenin içine düşmüştüm. Polisi aramalıydım. Bunlarınelinden kurtulup adalete teslim olmalıydım. Halimi ahvalimi karakolda hatta mahkemede izah edebilirdim. Belki de kim beni hatalı görüp dört duvar cezası verecek.

Bana muhtaç bir bebek ve diğer çocuklarım… Aniden hapishane karanlığı üstüme çöktü. Tam bu dehşet düşüncelerle ağlamaya başlamıştım ki polis sirenlerini duydum. Kötü sonun başlangıcı derken, motosikletli polislerin gelişiyle yerde kıvranan çocuk hızla ayağa kalkıp ilerlemeye başladı. Arabamın etrafındakiler sağa sola savuştular. Neler oluyordu?

Arabaya yaklaşan polise camı açtım. Şaşkına dönmüştüm. Olayı nasıl izah edeceğimi düşünürken, polis:

“Devam et, trafiğe uyum sağla!” diye anons tarzında bir konuşma yaptı.

“O çocuğun ayağını ezmiştim… Nasıl olur?..

Hızla ilerleyen çocuğa bakarak:

“Ayağı ezilmişe hiç benzemiyor. Siz devam edin,duraklamayın!

 

Yazan: Sevgi Korkusuz


( Duraksızlar başlıklı yazı sevgiden tarafından 16.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.