Yüreğimde bir kısrak dörtnala koşuyor gecelerde
Prangalı gönlümden şiirler gönderiyorum kuşlarla
Kundaklara sardığım kutsal bir sevda ozan göğsümde
Gelgitlerinin dalgalarıyla gelip, çarpıyor gecelerime…
Seni düşündükçe özgür atlar koşturur içerimde. Odun ve tezek yanan uzak evlere ulaşırım, sen aklıma geldikçe. Rüzgâr tepelerindeki uğultular dolar içerime. İçlenirim, delilenirim, bir garip türkü olur seni mırıldanırım. Seni düşündükçe, bağımdaki asmalar filizlenir, testilere dolarım şarap diye. Sen aklıma geldikçe, isimsiz bir berduş olur, avaz avaz bağırırım sarhoş gecelerde. Kirlenmiş bir bohça gibi seni taşır, seni düşündükçe kırık bir beste olurum uzak orman köşelerinde.
Tasasız, fırtınasız, ağlayışsız ve ölesiye sevmeden geçecekse ömrüm, ‘al senin olsun’. Ben, o fırtınalı dağlarda mutluysam, ellerimdeki kır çiçeklerini soldurmamışsam yıllar yılı, gözlerimin feri seçiyorsa seni görmeye, mutluyum gülüm. İsmini verdiğim gül bahçelerinde yaşamasam da, sevda lügatlerindeki adın yeter sana ‘gülüm’ demeye. Bir candır senin için taşıdığım, istersen, onu da veririm.
İçimdeki bomboş kovalardan sular çıkmasın istersen. İstersen, her gecenin sabahı aydınlatmasın odamı. Karanlıklar içerisinde kalayım mahşere kadar. Senin sevdiğin şiirlerle avunayım. Şarkılarını ezbere söyleyeyim, gözlerini gizliden gizliye ruhumda taşıyayım. Ne çıkar ellerimi tutmasan, gözlerimdeki ormanlara dalmasan, ellerimin yorgun çizgilerini okşamasan ne çıkar.
Günler tespih taneleri gibi birbiri ardına eklendikçe yokluğunun kocaman yumaklarını sarıyorum sabırla. Ne kadar çabalasam, ne yapsam olmayan, geriye çevirdikçe ruhuma dolanan ayrılık yumaklarıyla, aydınlık gülüşlerinin şimdi beni üşüten zemherisiyle yorgun düşüyor bedenim. Her sevdadan ölüm kalıyor geriye. Mavi dikenler üzerinde sana yürüdükçe ben sarılıyorum içli gecelere. Gözlerim çürürken sensizliğin cehenneminde, yokluğundur ölüm. Ağlamaz deme sakın; “Kaktüsler de ağlar gülüm”! ..
Selahattin YETGİN