Yetmişli yılların bir yaz gününde Semih iskeleden eve dönüyordu. O gün Kuşadası çarşısını dolaşmış sonra da limana yanaşan gemiyi seyretmeye gitmişti.
    


Bokludere yokuşunu çıkmaya çalışırken birkaç gencin etrafında dolanmaya başladığını gördü.Arka ve yan sokaklardan yeni gelen çocuklarla birlikte etrafının sarıldığını anladı.

 Kimisinin elinde tesbih,kimisinde sopa,kimisinde de demir çubuk gibi şeyler vardı.Semih’in yanına yaklaştılar;

- Gimsin le sen?

-Nerden geliyon le söyle bakem!

-Ne arayon le burlada!

- Gız mı tavlayon le yoksam!

-Bak gari gözlüğünü sevsinle!

Semih şaşırmıştı.Etrafındaki gençler sanki sözleşmiş gibi arka arkaya sorular soruyor,onu sıkıştırmaya çalışıyorlardı.


-Yukarı çıkıyom! Yukarda bizim ev. Ben bu mahallede oturuyom.Dedi Semih.


-Hadi le hadi!Gimi gandırıyon sen bak gari argadaşlar,bu çocuk da Ada’lıymış meğersem!
Etrafındaki çocuklar inanmamış olacaklardı ki önce bir kahkaha attılar.Sonra, sinirlenmeye başladılar.


-Ani güzelliğine söle bakem nerde oturuyon sen! Ben görmedim sene hiç.Kimi gandırıyon.Mutlaka gız tavlamaya geldin sen burlara! Dedi külhanbeyli olanı.


-Yukarda oturuyom! dedi Semih.Furuncu Durmuş’un orda.Garşısındaki evde. Yazları geliyom ben,Ada’lıyım ben de.Ama Söke’de oturuyoz.


Başları olacak genç diğerlerine döndü:


-Ne deyo le bu! Gören va mı le buna yazları hiç?


Bereket bir çocuk çıktı içlerinden;


-Gördüm le çıyanlar bunu birkaç defa.Bizim sokakta furuncunun garşısındaki evin önünde oturuyoken  gördüm…

Semih “cıyanlar” sözünü duyunca irkildi. Ada’da bazı sokak köşelerinde duvarlarda “Ada’nın Çıyanları” yazılarını okumuştu. Bunlar onlar herhalde diye geçti aklından.


Çıyanlar kendi aralarında konuştular.Birbirleriyle tartıştılar,tam karar verememiş halleri vardı.Sonunda başkanları:

-Çık bakem le yokuşa!Görcez bakalım nerdeymiş evin!Sakın gaçem deme! Cenazen çıkar buradan! diye tehdit etti.


Semih onlardan ayrıldı.Yokuşun en tepesine geldi.Geriye baktı.Çıyanlar arkadan onu takip ediyorlardı.
Fırıncı Durmuş’un fırınına gelince anahtarını cebinden çıkardı ve fırının karşısındaki anneannesinin evine girdi.
Bir müddet sonra kapıyı açıp dışarıya çıktı.Etrafta kimsecikler yoktu.Herhalde “Çıyanlar” ortadan kayboldu diye düşündü.

                                                               ***
Semih’in asapları bozulmuştu. O akşam Osman ustanın kuklalarını ve İbiş’i seyretmek gelmedi içinden. Deniz kıyısına inmek de istemedi. Anneannesinin oturduğu ahşap evin önüne iskemlesini attı. Kapının yanındaki taşın üzerine koyduğu küçük radyosundan Zeki Müren’in sesi geliyordu.

Gecenin geç saatlerine kadar fırının karşısında oturdu, işçilerle sohbet etti, ara sıra limandaki gemileri seyretti.Sonra ahşap eve girdi,kapısını kapattı,evin arkasındaki avlunun çeşmesinden elini,yüzünü, ayaklarını yıkadı. Tahta merdivenleri ağır ağır çıkıp, üst kata uyumaya gitti.

( Adanın Çıyanları başlıklı yazı DÜŞÜNCE tarafından 15.04.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.