1
KALİTELİ
YAŞAMDA “KENDİ KENDİMİZİN DOKTORU OLMAK”
Günlük
yaşantımızda kendimizin veya çevremizdekilerin sık sık kullandığı bir cümle
vardır. “Kendi kendimizin doktoru olmalıyız”. Bu söze yerden göğe kadar
katılıyorum. Ancak, nasıl olmalıyız? Sorusunun üzerinde biraz durmamız
gerektiğine inanıyorum.
Bazı
kişiler, kaliteli yaşamına zamanında gerekli özen, dikkat ve tedbiri gerektiği
gibi göstermezler. Hastalanınca da kendi kendimizin doktoru olmalıyız cümlesine
sığınarak, kendi bildiği veya duyduğu yarım yamalak bilgileri hastalığı
üzerinde uygulamaya çalışırlar.
Şöyle
ki:
Bazıları,
hastalığına kendisi teşhisi koyar ve tedavisi için bir şeylerin yenilip
içilmesi gerektiğine inanır.
Bazıları,
inanç dünyasının gereklerine göre “nefesi kuvvetli” birisini bulup onun takdir
ve tedavisine kendisini bırakır.
Bazıları,
rahatsızlığını bütün çevresine hızla anlatarak, kendisine benzeyen
rahatsızlıklarda neler yapıldığının bir envanterini çıkararak, kendisine yeni
bir tedavi yöntemi bulmaya çalışır.
Bazıları,
benzer rahatsızlıklarda kendisinin veya başkalarının kullandıkları ilaç vb.
kimyaları kullanmaktan medet umar.
Bazıları,
doktora gider ama, doktoru kendi bildikleri doğrultusunda yönlendirmeye
çalışır.
Bazıları,
kurşun döktürür, iyi bir hasta çorbası yaptırır veya kendisine göre birtakım
yararlı bitkilerin karışımından veya bileşiminden şifalı bir ilaç elde ederek
ondan çare bekler. Bunu tercih eden kişiler, bu yöntemi hararetle çevrelerine
de tavsiye ederler.
Bazıları,
hastalıkla inatlaşarak, “nasıl geldiyse öyle gitsin” düşüncesindedir. Hiçbir
müdahalede bulunmayarak, geçinceye kadar hastalıkla mücadele eder. Bu şekilde
davrananların hastalıkları günden güne ilerler ise, geç kaldıklarından dolayı
saçlarını başlarını yolmak zorunda kalabilirler.
Kaliteli
yaşam anlayışımıza göre, yukarıdaki uygulamaların tamamı da kaliteli bir
insanın uygulayacağı yaklaşımlar değildir. Söz konusu uygulamalarla, asla kendi
kendimizin doktoru olmamız da mümkün değildir.
Kaliteli
yaşam, kendi kendimizin doktoru olmayı benimser ve şöyle uygular:
Anne
karnında başlayıp, son nefesimize kadar süren kaliteli insan olmayı sağlayan
faktörleri üzerimizde taşımaya gayret ederken, kaliteli hayatımızı lime lime
eden hırsızlardan da mümkün olduğu kadar uzaklaşmayı bir hayat felsefesi haline
getirmeyi hedefler.
Esas
amaç, hasta olmadan sağlıklı ve yüksek kaliteli yaşamaktır. Vücudumuzun
sağlık-mikrop dengesini en iyi bir şekilde yürütebilmek için, yaşamımızın her
anında hareketli ve dinamik bir yaşam tarzı seçilerek, sağlıklı gıdaları
dengeli bir şekilde tüketmek, mideyi yormamak, pozitif düşünmek, enerji ve
sinerji tiryakisi olmak asıl amaç ve hedeflerimiz olmalıdır.
Ayrıca, kendi
ellerimizle stresör üretmemek, bahane bularak, mazeretler üreterek, suçlu
arayarak, inatlaşarak, iddialaşarak, kibirlenerek, peşin hükümlü davranarak,
tembellik ve atalet yaparak, işleri biriktirip zamanı iyi yönetemeyerek,
gerekli dikkat, özen, koruyucu ve önleyici tedbirleri zamanında alamayarak,
suni problemleri besleyip büyütmek, kaliteli insanın asla yapmayacağı
eylemlerdir.
Kaliteli
ve sağlıklı yaşamayı hayat felsefesi haline getirmiş olanlar kolay kolay
hastalanmazlar. Elbette çevremizde kontrol altında tutamadığımız veya
hayatımızı kolaylaştırıcı özelliklerinden dolayı uzak duramadığımız zararlılar
(cep telefonu, elektrikli aletler, baz istasyonları, egsoz gazları, çevresel
kirlilikler, kimyasallar, sinir ve öfkeler, negatif iletişim ve etkileşimler
vb.) sebebiyle vücudumuzun sağlık dengesi zararlılar lehine bozulabilir.
Ayrıca,
üzüntüleri, korkuları, öfkeleri, zamanı, stresleri, panikleri ve krizleri
zamanında ve gerektiği gibi kaliteli bir şekilde yönetemediğimiz zaman,
metabolizmamızın toksin üretmesinden kaynaklı hastalıklara düçar olabiliriz.
İşte o
zaman kendi kendimizin doktoru olma zamanını kaçırdık demektir. Artık işi
profesyonel ellere teslim etmemiz gerekir. Kalite ve sağlıkla ilgili her türlü
tedbir ve koruyucu önlemi almamıza rağmen yine de hastalanırsak, yapılacak en
kaliteli eylem; en kısa zamanda yetkin hastaneler ve ilgili branş doktorlarına
başvurmak, kendi kendimizin doktoru olmanın ilk ayağıdır. Bu aşamada asla ve
asla profesyonel ve branş hekimi olmayan, isimlerinin önünde Prof. Dr. ünvanı
dahi olsa, tıp hekimleri ve son sistem tıp cihazları ve hekimlerin
gözetimindeki ilaçlardan başka hiçbir eyleme başvurulmamalıdır.
Artık
hastalandıktan sonra, hiçbir bitkinin kaynatılarak içilmesi, karışım ve
bileşimlerinin ilaç olarak kullanılması, tıp harici ilkel yöntemlerin
kullanılması, problemi büyütmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Doğal
gıdalarla dengeli beslenmek, sağlıklı
iken geçerlidir. Hastalanınca, nasıl olsa ilaçlar da bitkilerden yapılıyor
diye, hastalığı bitki bileşim ve karışımları ile gidermeye çalışmak kelimenin
tam anlamıyla cahilliktir. Elbette ilaçlar bitkilerden yapılıyor ama, 10-15 yıl
üzerinde çalışılarak, ilaç haline gelip ruhsat alınıncaya kadar enva-i çeşit
süreçlerden geçerek. Hem zakkum ile, mantar da bitki. Bunlar insanı anında
öldürüyor.
Bu yıl
gribin virusu dahi değişiklik gösterdi. İlaçlı 7 günde ilaçsız bir haftada
geçen malum grip, bu sene bir ay sürmeye başladı. C vitamini falan da yeterince
fayda etmiyor. Bir mikrobu alt eden bir
antibiyotik, bir müddet sonra o mikroplara karşı yetersiz hale gelmekte,
ruhsatlı ilaç olan antibiyotiğin karşısındaki mikroplar dirençlerini
artırabilmekte.
Tıp
ilgililerinin çok iyi bildiği bir söz vardır. “Tıpta hastalık yoktur, hasta
vardır, her hastanın ve hastalığın kendine has, zamana, etkileyen faktörlerin
durumu ve dinamizmine göre değişen bir
yapısı vardır.” Tıp biliminin en hızlı
ilerleyen ve değişen bir yapıya sahip olmasının, tıp hocalarımızın kongrelerde
ve bilimsel ortamlarda sürekli kendilerini yenileme zorunluluğu da, bu tezimizi
doğrulamaktadır.
Bir
hastalıktan başarılı bir tedavi ile sağlığına kavuşan bir kişinin, bir müddet
sonra aynı hastalığa yakalanması halinde, hekime görünmeden önceki tedavinin
aynısını uygulaması (ki, kendi kendinin doktoru olmayı zevkle sürdürenler bu
yönteme daha çok başvururlar), asla doğru bir yaklaşım değildir. İlgili mikrop
dönüşüme uğramış olabilir, konu bir başka branşın ilgi alanına kaymış olabilir,
o hastalıkla mücadelede daha etkin bir ilaç üretilmiş olabilir.
Kendi
kendimizin doktoru olmak çok güzel ve anlamlı bir davranıştır. Amaç
hastalanmadan sağlıklı ve yüksek kaliteli yaşayabilmek için, gerekli her türlü
eylemi yerine getirerek, zamanında koruyucu ve önleyici tedbirleri almak
olmalıdır. Her türlü önleme rağmen yine de hastalanabileceğimizi hesaba
katarak, hastalığın ilk belirtisinde dahi, asla küçümsemeden, geç kalmadan,
azaltmadan, abartmadan, ilgili uzman hekimlere müracaat edip, tamamen onların
tavsiyelerine uymak, kaliteli bir insanın yaklaşım tarzıdır.
Asla ve
asla kendi kendimizin doktoru olacağız diye, hastalandıktan sonra,
profesyonellerin dışındaki sağlık tüccarlarına itibar etmemeliyiz.
Selam,
sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…
10 Ocak
2014. Cuma: saat: 14.00 ANTALYA
Yrd.Doç.Dr.
Süleyman COŞKUNER