Kahırlı Bir Beşikti Kokun
Asırlardır yanan bir ateştir aşk, eşkıya naralarımızla
söndüremedik
Kundaklanan ormanların saçlarına tutunarak sevgiliye gel
diyemedik
Eskimiş resimler birikti gönül sandığımızda, ne etsek
sergileyemedik
Gecenin yankısıyla sevişti naramız, ömürsüz aşklarla
günleri devirdik
Boş bardaklar gibi içim. Tersine unutulmuş kara kazanlarda
pişiriliyor etlerim. Kıymık tene battıkça kanamam, doymamış çocuklarca yardan
aş/k isterim. Sen kıyım özlemler içinde sarsılırsın günler sona doğru aktıkça.
Gözlerin yaslı yüzümü avuçlar, ellerin gövdemi kucaklar. Sevinçler harcarız
nedensiz, sevgiler bozdururuz yokluğa. Dalga sürtünür ruhumuza koşunca, taşlar
kırılır özünden, sular ağaçlara yürür ve ömrüm serkeş bir asa olup
dermansızlığıma tutunur. Tırmanırsın sabrımın yokuşlarını, sallarsın
ağaçlarımı, yolarsın seyrelen saçlarımı, yıkarsın hayata dair tüm olumsuzluk
tabularını. Sevincim olursun içimde, ferahlık sürüp tenime uçurursun gönlümü
bize ait gökyüzümüzde.
Kaygan teninde günün, dalgayla sevişirdin bensiz. Yorgun
kolların diş bilerdi geceye, adın nile dökülen su olurdu. Özlem erteli
tabletler gibiydi hep dilimizde, dağlar eşkıya naramla yıkılırdı. Uçsuz
bucaksız yollar uzanırdı sana gelmeye, kırık şarkılar dolayıp dilime sana
yürürdüm. Kokun eski resimlere can suyu, alevin kundaklanan ormanların
yazgısıydı. Senli düğünler kurulurdu buralarda, yoksul halaylarla kâinatın
tozunu kaldıran sevgililer gibi andıkça sevgiyi biz birbirimizin devrilişine
derman olurduk.
Dumur düşünüşlerin eski merhabalarına aşkın mendilini asar
sevda, tütsülenmiş anların kıymıkları tene batınca. Unutuluşa yol alan
gemilerin ıslak köşkünde biriktirilmiş umutların resmini yapar bir adam, bedevi
ruhunun kayıp çöllerinde rüzgârla sevişirken.
Nisanın coşkun şelalelerine sırtını dayamış bir adam, o
dingin ekseninde güne umut ekmekte, ruhunda yoksul panayırlar. Bütün
anlamsızlıkların renkli kandilleri yanıyor çevresinde, yakınmasız alkışlarda
hazanlar. Düş vaktidir ah mevsim dargın hicazda aşklar.
Işıkla sevişen günbatımının yorgun çehresinden damlıyor
denizin coşkusu, sisle ruhunu gizliyor polenlerden martılar. Aynı kentin uzak
surlarında dünleri arıyorum, nisan kokularına koşarken insanlar. Şehir güneşin
korkak yansımasına müptela, dudakta aşk var.
Uzak yamaçlarda eşkıya düşlerini yudumluyorum dünlerin. O
duru sessizliğin vahalarında kuş ve böcek sesleri, usumda devrik dost şişeleri.
Hangi masal dünü anlatır söyleyin, hayat eleklerden elenerek temizlenmiş
yalnızlıkların seheri.
Matarasız susamışlıkların dinlence molasında alnımdaki
teri içiyor rüzgâr, ekin kökünden ayrılarak güneşe sunuyor başağını. Karla
kaplı tepelerin ışıltısıyla doluyor ruhum, bahar coşkularıyla örselenirken
umudum. Aşk yüreğimin hazin gülü seni çok seviyorum.
Feri azaldıkça dünlerin kırık bir söz olur bensiz yaşama
çevrilen günlerin. Yığınlardan alınan anıların yanık ucu gibidir ayrılık, bu
yüzden hercai bir bakıştır gözlerin. Dargın kelimeler coğrafyasında kahır
biriktiriyorum ben aşka, dolambaçlı yolların tozunu belerken rüzgâr özüme.
Kokunu yaydığın yataklarda saçının teli, nefesini saklayan odalarda adın
yüreğimin tefiydi. Şarkılarla sarıyorum yokluğunda özleminin kahırlı siluetini.
Sarıl yokluğumda gerçeğine yar, sileceğim bir gün yangınların kararttığı yüreğimdeki
aşkın islerini ve izlerini.
Bir gün, o fiyakalı yalnızlıkların maraz utkularını
koynumuza aldığımızda sır kapakları açılır gönlümüzün, hüzün yansımalı aynalı
odalarda andımız olur aşk ve kekre imkânsızlıkların gözyaşlarını içeriz, hayat
gibi. Hangi devirde yaşarsak yaşayalım sızımızdır göğsümüzdeki mağrur alyans.
Her kavuşma kendi utkusunu besler derinlerinde ve şimal bir rüzgârın elim
menzillerinde sarılırız çocuk benliğimize.
Kahrını kendi turunda saklayan bu düş ormanlarında her
ağaç sevgiyle tutunur toprağa ve yağmuru, rüzgârı ve karanlığı içerek sarılır
bir bilmeceye. Turunu tamamladıkça yaşam, biz onulmaz gelgitlerin dallarından
toprağa düşmemek için çabalayan, ruhumuzun karabasanlarını hayata resmetmek
için fırçasını durmaksızın yaşadıklarına sıvayan düş gezginleri değil miyiz!.
Gölgeyle sohbette eski gülüşlerini kuşlara sunan şadırvan,
yüzyıllık sular akıyor çeşmelerinden. Yanık sesli âşıkların ruhu dolaşıyor
sundurmalarında, günsüz mutluluk sızıyor talanlanmış saçaklarından. Düşlerin
resmini satıyor adam, ruhunda tonlarca talan.
Güneşin bulutla seviştiği anlardı seni düşündüğüm
vakitler. Islak perdeleri kurutan yelin eli dolaşıyordu özlemle kavrulan
tenimizde. Ufku resmetmek ne zordu aşkı dişleyen gülüşlerinle. Damarlarımızdaki
o fırtınaya tutulmadan kaçıp geliyorduk birbirimize.
Bıçkın gövdemi dokunuşlarıyla bıktırıyor asi bir yel,
omzumda harelerin kıldan heybesi.
Asırlık döngülerle yolculuk var arza, kaygılarda adaletin terazisi.
Düşle kaynayan kazanlara aşk atıyor kadınlar, gözlerinde aldanış fantezisi.
Kıyıdan ayrılan gemiler gibi nicedir ruhum, insan yönümün rotasında kalleşlik
Kıblesi. Dağlar devrilse şimdi ardına, açılsa göğsünün kefesi, sular yarılsa
derinlerine, saçılsa ovalara hiddeti. Tutsan elimden, sarsan sevinle en derinden,
alsan beni aşkınla tarifsiz kederimden. Yansa kâinat, yıkılsa hakikat, tersine
dönse hayat, geçerim seninle sıratı gözümü kırpmadan yar muhakkak.
Selahattin YETGİN
(
Kahırlı Bir Beşikti Kokun başlıklı yazı
S. Yetgin tarafından
11/6/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.