Kaptan o denli şiirsel ifadelerle derdini
anlatıyordu ki Esu’da o kadar bu derde şifa oluyordu.
Kaptan şairse yazarsa Esu’da ilham perisiydi işte
bal gibi hem de…
Kaptan erken gelmişti bu dünyaya Esu geç gelmişti.
Aynı vakitte aynı şehirde olsalardı ne olurdu? Ah
kader keder olma lütfen bundan sonra diye dua ediyordu Kaptan kendi kendine.
Bir sihirli dil vardı aralarında, tılsımlı bir hava…
Olmazsa olmazdı biri, birbirlerine devaydılar.
Yüreklerine yüklemişlerdi aşk davasını.
Kaptan P dese Esu papatya anlıyordu.
K dese Küçüğüm kabul ediyordu Esu!
Bir kalp dili peydah olmuştu aralarında, sevgi dili,
aşk…
Gözler bu kadar mı özlerdi bir canı, bu kadar mı
yakardı bir teni.
Göz izi vardı Kaptan’ın kalbinde, Esu’nun göz iziydi
bu…
Söz izi vardı Esu’nun kulaklarında, Kaptan’ın söz
iziydi bu…
Allah u âlem aşk vardı ikisinin özünde, Kaptan ve Esu’nun
hikâyesiydi yaşanılan gerisi teferruattı.
Sevildiğini hissediyordu Esu, hiç bu kadar mutlu olmamıştı
son zamanlarda. Şen şakraktı, mesut bahtiyardı, cıvıl cıvıldı yüreği.
-Seni
seviyorum Kaptan! diyordu.
Kaptan dili tutulmuş bir halde Esu’ya olan
hayranlığını milyona katlayarak seviyordu ve bunu zerre zerre hissediyordu.
-Ben
de seni seviyorum Esu, diyordu heyecanlı heyecanlı,
titrek bir sesle, ürkek bir gözyaşıyla…
Aşk gelince başa Kaptan’a bakmak kâfidir zannımca!
Baştan ayağa aşk olurdu Kaptan, aşk kokardı aşk
konuşurdu aşk yazardı.
Görenler “Sana
bir aşklar olmuş Kaptan hayırdır!” diye sual eylerdi.
Aşktan zarar gelmezdi.
Esu dopdoluydu, içi bir ummandı ve bu ummanda seyahat
eden kalp gemisinin dümeninde Kaptan vardı. Bir tek onun Kaptanıydı, Kaptan’ın
tek rotasıydı Esu, varacağı tek limanı, demir atacağı tek sığınağı…
“Sana
bir şey anlatayım mı?” dedi bir gün Esu, Kaptan’a.
Kaptan mütebbessim bir şekilde “Anlat be Küçüğüm!” dedi.
Esu başladı:
Hz. Aişe (ra) buyurdular ki "Onunla baş başa yemek yerken, Efendimiz (sav) kendi eliyle
ağızıma lokma tutardı. Ben bardağın neresinden su içersem, O'da oradan içerdi."
Kaptan kurşun yemiş gibi oldu.
Bu aynılık gayrılığı silip atıyordu. Birliğe
işaretti, tekliğe… Anlayabiliyordu Esu’yu Kaptan, hissedebiliyordu içten.
-İyi
ki varsın Esu! diye haykırdı Kaptan, ‘İyi ki sevmişim seni…’
Gözleri doldu, içi kabardı taştı, akan yaştı
sımsıcak, yanağından aşağıya.
Tek bardağın aynı noktasıyız seninle sevgili, tek
tabağın tek kaşığıyız.
Sana ayarlı bir yaşamın deşifresidir bu hikâye. Sen
neredeysen mutluluğumun başkenti de orasıdır işte! Seninle aynı bardağın aynı
yerinden su içmek isterdim, aynı kaşıkla aynı tabakta yemek, aynı çatalı
kullanmak isterdim. Aynı havluyla kurulanmak isterdim bir ömür boyu
kurulandığın.
Kaptan Esu’ya sarıldı sımsıkı.
İçi aşkla dolmuştu gözü yaşla…
İki beden tek yürek olmuştu aşk diye çarpıyordu.
Kaptan Esu’yu yaşıyordu, Esu da Kaptan’ı…
Hayat yaşamaya değerdi her şeye rağmen, aynı tasta
su içer gibiydi, aynı ateşte yanar gibi, aynı yarada kanar gibiydiler.
Allah’ım daim olsun bu saadet ve yekvücut olsun bu âşıklar
diye dua ediyorlardı.
Vuslata değerdi.