1
Cazgır
Sükûtlar
Ya
Rab!
Ufuklara
kara çalan
Bu
karanlık eller kimin?
Kökünden
sökülmüş bu kaçıncı fidan?
Hülasa,
Terk-i
diyar etmiş arzı
Tüm
eşref-i mahlûkat.
Her
köşede Ebrehe kılıklı bir cüzamlı
İblis,
drakula sürüsü,
Göç
yolunu şaşırmış Ebabil,
Geçit
vermez Kızıldeniz.
Tek
duyulan baykuş sesi…
Ölgün
bir akşam sessizliğinde
Dillere
tünemiş kırık birkaç söz;
İmlâsı
bozuk bir laf ü güzaf yarışı,
Bitimsiz
bir sürek avı telaşı
Katar
katar od düşen yüreklerde muamma,
Cazgır
bir sükûtun nidasıyla telaşta;
Kıymeti
kalmış mı ki sağın solun
Sözcüklerse,
yarım yanlış,
Di’li
geçmiş zamanla serenatta,
Müphem
bir pantomim suretiyle kıyasta…
Nutku
tutulmuş beşerin apansız,
Pelesenk
vurulmuş sanki dillere,
Vurulmuşuz
zincirlere.
Puls
kaplı dört bir yanımız;
Teyakkuzda
Dolam
dolam buz keser düşlerimiz,
Cazgır
bir sükûtun nidasıyla telaşta.
Oraklar
çalınır tüm yeşilime,
Vatansız
kalışıma şaşarım…
Kimliksiz
ölümler sağılırken başımda,
Salasız
defnedilir her y/anım.
Çıkmayan
soluklara pusarım nefes nefes,
Yorgun
sözcükler eski(ti)rken dilimde.
Kefareti
kifayetsiz ah’ların,
Duraksız
seyr-i seferlerinde
Zincir
kıran, tozkoparan infial
Mayın
tarlası yüreğim.
Çığ
düşer damlarıma,
Prangalar
vurulur bir bir umutlarıma.
Neşesini
kaybedeli gökyüzüm,
Mayınlar
döşenir sınırlarıma.
Bir
sükût bin cana bedel.
Susanların
sükûtu.
Kıyılanlar
kıydı bize
Har
har yandığımız bundandır,
Lâ/kin
Mavisini
tutsak edip göklerin,
Şafağına
ermek için el ele,
Alnından
öpmeli kor gecelerin,
Bir
ebemkuşağı şalı renginde.
Mevlüt
GÖZDE