YÂR, GÖĞSÜNE BAŞ KOYDUM, AZICIK HUZUR BAHŞET
Sen gittin ben koşturdum; bilmem, bu neyin nesi
Gördüğüm her şey ölmüş; her yerde büyük vahşet...
Bu arada sesler var kulak patlatır, dehşet
Sanki dünya olmuş dev, açık kalmış çenesi...
Yâr, göğsüne baş koydum, azıcık huzur bahşet
Bir başıma parçalı, elde kalmış artıyla
Uyandım deri altı yanan bir kızartıyla
Dizildim dizelerde boncuk boncuk tespihçe
Ölüm haber yolladı kullanarak bir lehçe
Sesten arî ve sözden..., ortada bir dil vardı
Haberi getirenin suratında çil vardı
Baktı bir kez yüzüme, o an doldu belleğim
Açık mavi zeminde uçuyordu meleğim
Uyudum, düşe geçtim altında bir gölgenin
Yol gördüm su üstünde uzuyordu hedefe
Düşündüm, bulamadım adını bu bölgenin
O an gözüm takıldı ışıldayan sedefe
Varıp elime aldım, dikkatle inceledim
Yok sayarak her şeyi kendimi önceledim
Bakar-görmez gözlerim dalga dalga ve kırık
Zamandan geçiyorken tuttu beni hıçkırık
Hani, yıkıp sonra da bakarız ya muhkemin
Arkasından ağlayıp faydasız pişmanlıkla
Hani, bazen bilmeyiz kıymetini hakemin
Toplumda deşildikçe yaralar düşmanlıkla
İşte öyle zamanlar duamız çok kuvvetli
Olur ki gönderilsin bir insan adaletli
Dünya “imiyle” desek; tez gelsin bir uçakla
Bütün sorunları da atsın kesip bıçakla
Yol boyu, gölge koyu... sesler var ki ürküten
Giderim yalın ayak titreyen yürek soğur
Baktım uzakta bir dam, bacası duman tüten
Derken sesler tekleşir gürleşerek der ki; dur
Durdum ama görmedim yüzümde soluk vardı
Sandım ki civarımda binlerce çocuk vardı
Durdum yine, düşündüm; bir anda ulaşarak
Annemin çocuklukta anlattığı öyküye
İçinde ben, sen ve biz karışımlı türküye
Kulak verip dinledim, yeniden doğar gibi
Oldum, bu ne hikmettir; kendimi boğar gibi
Yağan dolu, kar, boran içine karışarak
***
Görmedin, çok üşüdüm; yâr koydum göğsüne baş
Sonra kendimden geçtim uyudum yavaş yavaş...
(20.02.2013 / Elazığ)
Güneri Yıldız